8 Mart 2016 Salı

'Vazgeçilmez ve Kaçınılmaz'ı 5 geçe...

Şu an ülkemizdeki gelişmelerden memnun olan var mı?
Belki AKP’ye oy veren %50 civarındaki kesimin buna evet diyebileceğini düşünebiliriz.
Etrafımda pek AKP'li yok o yüzden kendilerine soramıyorum.
Ancak yaşanılan sorunlar hiç kimse tarafından göz ardı edilemeyecek kadar yakıcı.
Bence AKP'ye oy verenler de dahil olmak üzere önemli bir kesim ülkenin bugünkü durumundan memnun değil ve yakın geleceği konusunda da endişeli.
Siyasi görüşü ne olursa olsun Türkiye'deki gelişmelerden kaygı duymayanların olduğunu, olabileceğini düşünemiyorum bile...

Peki, soruyu farklı şekilde soralım.
Ülkede yaşananlar konusunda AKP'ni sorumlu tutanların oranı nasıldır sizce?
Son seçimlerin sonuçlarına bakacak olursak %50 civarında olması gerekiyor.
Öyle ya... Toplumun %50’si AKP'ni sorumlu tutsalardı AKP'ye oy vermezlerdi.
O durumda bu %50, yaşadığımız bu kabustan AKP ve Erdoğan haricinde, başka kurumları ya da başkalarını sorumlu tutuyor olmaları gerekir.
Şöyle bir düşündüğümüzde ortada gerçekten ilginç bir durum var.
Yaklaşık 14 yıl tek başına iktidarda olan bir Erdoğan ve AKP Hükümeti var ve %50’si yaşanan sorunlardan bu iktidarı sorumlu bulmuyor.
Bence üzerinde düşünülmesi, tartışılması gereken bir durum, ama durum gerçekten öyle mi?
Bu haliyle bile yeteri kadar ilginç ve vahim olan durumun ben daha da ilginç ve daha vahim olduğunu düşünüyorum.
Bana göre AKP’yi destekliyor görünen %50’nin hepsi "yaşadığımız sorunlarda AKP ve Erdoğan iktidarının sorumluluğu yok" diye düşünmüyor.
Yani gerek bölgemizde gerekse ülkemizde, yaşadığımız sorunların nedenin bizzat Erdoğan ve AKP iktidarı olduğunu bildiği halde destekleyen önemli bir kesim var.
Ve bu durumda; gerçekten daha ileri ve farklı boyutta bir sorunla karşı karşıyayız demektir.
Bu, AKP iktidarının geniş bir kesim tarafından vazgeçilmez olarak görüldüğü anlamına gelir. %50'nin önemli bir kısmı kendini AKP'ye oy vermeye zorunlu hissediyor.
Ama iş burada bitmiyor. Bir de Erdoğan ve AKP iktidarını kaçınılmaz olarak görenler de var. 
Bunları da hesaba katarsak AKP ve Erdoğan iktidarının arkasındaki destek %50 ile sınırlı değil.
Daha fazla.
Bu desteğin ne kadar bir orana karşılık geldiğini bilemem. Bunun %50’sinin, bu desteğini oy verirken de sürdürdüğünü biliyorum. 
Ama kayda değer bir kesim de var ki, başta Erdoğan'a olmak üzere AKP iktidarına duyduğu tepkiden dolayı oy vermese de mental olarak AKP’ni destekliyor.
Çünkü, Erdoğan ve AKP iktidarı; çok önemli kesim, %50’nin çok ötesinde bir kesim tarafından vazgeçilmez veya kaçınılmaz olarak görülüyor.
Yani şu anda Erdoğan ve AKP iktidarı onu vazgeçilmez görenlerle kaçınılmaz olarak görenlerin ittifakı sayesinde ayakta duruyor.

Çok mu iddialı, çok mu abartılı bir tez? Ben kendimce bu durumu önceden öngörmüştüm. Cumhurbaşkanlığı seçimi sıralarında 'Vazgeçilmez ve Kaçınılmaz'a 5 kala... adlı bir yazıda bu kaygımı belirtmiştim.Bana göre artık  'Vazgeçilmez ve Kaçınılmaz'ı 5 geçiyor...
O yüzden bana abartılı gelmiyor.
Hatta oy veren o %50’lik kesimin de gerçekten %50 olduğundan bile şüpheliyim.
Zaten önemli de değil.  Bu destek bir seçmen desteğinden farklı bir şey...

Şöyle bir düşünelim.
Erdoğan ve AKP’ye muhalif olan ya da olduğunu söyleyenlerin ne kadarı bu iktidarın yıkılmasını istiyor.
Yani mental anlamda soruyorum... Duygusal olarak değil...
Bu muhalif kesimin ne kadarı Erdoğan ve AKP iktidarının yıkılması için demokratik protesto hakların kullanarak eylem yapar?

Hatta bugün sokakta olan, eylem yapan, cuma namazı kılan, bırakın onları elinde silahı ölümüne direnen, meclisin dibinde canlı bomba patlatan kesimler de dahil Kürt Ulusal Hareketinin ne kadarı bu iktidarın yıkılmasını istiyor?
Hepimiz biliyoruz ki bu eylemler AKP ve Erdoğan'ı belli bir çizgiye getirmek için yapılıyor.
Bu eylemlerin hemen hepsi, seccadenin üzerindekinden tutun da siperin arkasındakilere kadar bütün eylemler, aslında "sözünü tut, görevini yap" eylemi.
Hiçbiri "yıkıl git eylemi" değil.

Devam edelim. Vatan bölünüyor diye feryat figan muhalefet(!) yapan milliyetçi kesime gelelim.
Yani MHP’ye ... 
Sizce MHP ve tabanı AKP iktidarının yıkılmasını istiyor mu?
Eminim ki AKP’ye verilen Kürt oylarının HDP’ye kaymasından ödü kopuyordur.
Elbette AKP ve Erdoğan’dan ölesiye nefret edenleri vardır. Ama bu iktidarın yıkılmasını isteyenlerinin pek fazla olduğunu sanmıyorum.
Zaten Mecliste teki tavırları gözümüzün önünde değil mi?
Lafı uzatmaya gerek var mı?

Mecliste olmayan diğer parti ve siyasal yapılanmalara gelirsek;
Vatan Partisi mi bu iktidarın yıkılmasını istiyor?
Sizce bu konu da kelam edip bu yazıyı gereksiz yere uzatmaya gerek var mı?
Bence BBP ve SP için de fazla söze gerek yok.

Kendilerini Kürt Ulusal Hareketine endekslemiş sol, sosyalist yapılanmalar için söylenecekler zaten ilgili bölümde söylenmiş oldu.

Gelelim CHP’ye...
Belki içinde AKP iktidarının yıkılmasını gerçekten isteyen ve elle tutulur potansiyeli barındıran tek siyasi yapılanma.
Ama örgüt yönetiminin bunu nasıl yapacağına dair ne bir fikri ne de cesareti var. Kimseyi, kendisine oy verenleri hatta kendisini bile inandıramaz.

Belki de Erdoğan ve AKP’ye tepkiden dolayı kendisine oy vermeyi sürdürenleri belli bir düzeyde tutmanın hesaplarını yaparken  "bu iktidarı alaşağı etmeli miyiz" diye düşünüyor bile olabilir.

Bütün bunları düşününce AKP ve Erdoğan'ın arkasındaki destek %50'den fazla olduğu kanısı daha da güçleniyor.
Üstelik bu destek duygusal falan değil mental...

Bu duruma iyi tarafından da bakabiliriz.
Erdoğan'ı seven kesim sanıldığı gibi %50 falan değil.
Yani "vazgeçilmez olarak gören kesim daha az" diye sevinebiliriz.
Ama işin kötü tarafı -ki bu daha önemli- kaçınılmaz olarak görenler daha fazla.
Demokrasilerin en büyük sorunu mevcut iktidarın kaçınılmaz olarak görülmesidir. Ülkeye hakim olmuş çaresizlik hissinin tanımıdır ve en kötü "rıza" halidir.
Sonuçta Erdoğan'ı ayakta tutan bu iki kesimin ittifakı yani 'ortak rıza'sıdır.

Peki, bu ittifak, bu 'ortak rıza' nasıl gerçekleşiyor?
Nasıl, toplumun büyük bir kesimi, yaşanan bunca sorunun sorumlusu olarak gördüğü halde Erdoğan ve AKP iktidarı üzerinde ittifak yapabiliyor?
Buradaki "nasıl" sorusunun cevabı aynı zaman da "neden" sorusunun cevabı oluyor.

İşin püf noktası şu; toplumun büyük kesimine ustalıkla üzerine ittifak ettirilen şey sorunun çözümünde değil, sorunun tayininde...
AKP ve Erdoğan iktidarının ve onu bir proje olarak piyasaya süren hegemonyanın başarıyla uyguladığı algı yönlendirmesinin ağırlıklı yönelimi bu yönde...
Bunca zaman "öncelikli sorunların ne olduğu" konusunda öylesine yoğun, sofistike bir algı çalışması yürüttüler ki Erdoğan ve AKP iktidarı bu sorunları çözme noktasında vazgeçilmez ve kaçınılmaz oldu.
Çözülmesi öncelikli sorunun tayini birçok kez konjonktürel bir durumun sonucu olabilir ancak bu konjonktürel durumu da belirleyen ana etmenin de bu algı operasyonun arkasındaki güçlerin uzun ve kısa erimdeki çıkar ve gereksinimleridir.

Bence sorunları en geniş kesimlerin gereksinimleri üzerine tayin etmeyi egemenlere bırakmadan kendimiz tayin etmeye başladığımızda çözüm konusundaki "mantalite" de değişecektir.
Yani asıl tartışmamız gereken şey "öncelikli sorunlar".
Mahalle baskılarına pabuç bırakmadan, irademize ipotek konulmasına izin vermeden kendi mantığımız ve vicdanımızla.

Nadi Öztüfekçi
8 Mart 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.