14 Eylül 2014 Pazar

Ben Horasan'dan gelmedim. Ne olacak şimdi?



Cici Başbakanımız Bilecik'te konuştu.
Horasan’dan başlayıp, Konya’da tohumları ekilen, Selçuklu mirasını burada şekillendiren, Osmanlı ile cihan devleti haline gelmiş olan bu hareket, Türkiye Cumhuriyeti ile istikbalini kazanmıştır. İnşallah kıyamete kadar da durdurulamayacak, engellenemeyecektir

Benim soyum bu memlekete bin sekiz yüzlü yıllarda gelmiş.
Horasan'dan değil, Kafkasya'dan...
Yani Davutoğlu'nun sahiplendiği tarihte bana yer yok.
Bu öyküde hepimizin kendini bulması mümkün mü?
Şimdi bu anlayışla çözüm süreci yürütülecek öyle mi?

Aslında benim de içinde kendimi bulacağım bir tarih var.
Benim, sizin hepimizin...
Bu ülkede yaşayan herkesin kendini bulacağı bir tarih var.
Kadim Anadolu tarihi...
Bu ülkenin, bu toprakların kendi öz tarihi..
Hatti, Akad, Asur, Luvi ve Hitit'lerden Lidyalılar ve Frigyalılar'a Galya, Pergamon, Pontus ve Romalılardan Moğollar, Selçuklu, İlhanlılar, Saruhanlılar, Osmanlıya kadar uzanan, bu topraklara uzaklardan gelen ya da uzak geçmişten bu yana bu topraklarda yaşayan tüm Anadolu halklarının tarihi...
Bu ülkede yaşayan herkesin, benim sizin hepimizin tarihi...
Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi tüm Anadolu insanının iliğine kemiğine, benliğine işlemiş bir tarih bu.
Geldiğimiz kültürle harmanlanmış bir tarih. Ortak tarihimiz.
Beylerin, hanların, imparatorların, başbuğların, atamanların, şeyhleri, aşiret reislerinin, holding sahiplerinin, sermayedarların, uluslarası şirketlerin tarihi değil, çilekeş Anadolu insanının, yoksulların, emekçilerin, işçilerin tarihi, benim de tarihim.
Fetihlerin değil, direnişlerin; hükümranlıkların değil, isyanların; kurtuluşların, saltanatların değil, özgürlük kavgalarının tarihi, göçlerin, sürgünlerin tarihi...
Ve bütün bunların geniş bir zaman diliminde hamurunu yoğurduğu bir ulusun tarihi...

Birilerinin alıntılarla, kalıplarla, ayakları havada tanımlarıyla bize sunduğu ulus kavramlarıyla ilgilenmiyorum.
Siz adına başka bir şey deyin, ben ulus...
Farketmez sizin ki de olur.

Benim ulusum;
tek bir etnisiteyle adlandırılamayacak kadar büyük;
bilinen hiçbir tarihle başlatılamayacak kadar kadim;
tek bir canlı türüyle sınırlanamayacak kadar geniş;
Yaşamın düşmanlarını, kirletenleri, metalaştıranları, satanları, betonlayanları, ezenleri, sömürenleri, despotları, patronları, ağaları, aşiret reislerini, şeyhleri, kanaat dayatıcılarını bünyesinde barındırmayacak kadar ari bir ulus.

Tüm Anadolu yaşayanları; İnsanı, ağacı, çiçeği, otu, kurdu, kuşu, böceği, havası, suyu, deresi, taşı ve toprağıyla, benim ulusum...

Henüz adını koyamayacak kadar acemisi, ama somut, gerçek ve geçerli olduğunu Dünyanın tüm bilginleriyle tartışabilecek kadar bilgesi olduğum bir ulus.

Ne Çerkezliğimi, ne Türk, ne de Kürt, Laz, Gürcü, Rum ya da Ermeniliğimi inkar etmeden, ama dayatmadan, mensubu olmaktan gurur duyacağım bir ulus.

Ne inancımı saklamak zorunda olduğum ne de dilimden sakınıldığı, birlikte yaşamak için bölünmek gerekmediği bir ulus var, biliyorum.

Belki Anatolyan belki başka bir şey, adına ne denir bilemiyorum ama;
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memlekette
bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
yaşamak için;
birlikte mücadele edebileceğimiz, bir ulusun var olduğunu biliyorum.
Kazanabilmemizin mümkün olduğu, bir o kadar da zorunlu olduğu kavgayı birlikte yapabileceğimiz ulus ya da siz ne ad verirseniz.

Nadi Öztüfekçi
14 Eylül 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen hakaret içeren yorumlar yazmayın.